Ömür...
Has kullar “HER ŞEYE ADINLA BAŞLAR"/Gönüller huşuda, secdede başlar/Sefere çıkarsa eriyle başlar/Sonunda zaferi bildik efendim... “HAZAN”la “GÜLSEM” iki dâvâdır/ “SÎNEDKİ CEVHER” derde devâdır/ "MEDENİYET MİMARLARI" nevâdır/ Tarihten örnekler aldık efendim... “KRİSTAL KELEBEKLER” bir mevâdır/ "GÜL Ü HEZÂR" dilden dile livâdır/ ŞEHİR ŞEHİR YÂR var hem de divâdır Hayatı sekize böldük efendim...

Kadim şehir; MANİSA

Başta Saray-ı Amire olmak üzere zamana yenik düşen birçok eser bir yana şehzadeler ve maiyetlerindekilerin yaptırdığı ve günümüze kadar ayakta kalan cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi birçok vakıf eserlerinin koca bir tarihi yansıttığı, karayolu ve demiryolu ulaşımı bakımından önemli bir noktada olan, zirai, ticari ve sanayi açısından da ülkemizin gelişmiş illeri arasında bulunan bu şehir, 1923’te Saruhan adıyla vilayet olmuş, 1927’de Manisa olarak değiştirilmiş ve günümüze kadar gelmiştir.

Bozdağlar ile Yunt Dağları arasında uzanan, palamut ve kızılçamlarla süslü ormanlarında tavşandan tilkiye, sansardan kirpiye, semalarında kınalı keklikten atmacaya, sülünden kartala çok çeşitli hayvanların yaşadığı, Akdeniz iklimiyle karasal iklim arasında mevsimlerini geçiren, Gediz ve Bakırçay akarsularıyla topraklarının sulandığı Manisa, Yontma Taş Devri’ne ait fosil ayak izleriyle yaklaşık 26.000 yıl öncesine tarihlenen kadim bir şehirdir.

Türkiye’de en çok üzüm, pamuk, tütün ve zeytin yetiştiren, kehribar renkli çekirdeksiz üzümü ile dünyada meşhur olan,  tahıl, baklagiller, sebze ve meyvenin en çok elde edildiği illerden biri olan, buğday, arpa, mısır, pirinç, nohut, bakla, tütün, pamuk, susam, karnabahar, kereviz, domates, patlıcan, pırasa, kabak, biber, fasülye, ıspanak ve bol miktarda lahananın yanında kereviz ve karnabaharın en çok yetiştiği, üzümün ana vatanı kabul edilen, meyvelerden ise şeftali, kiraz, kayısı,zeytin, badem, armut, ceviz, kestâne ve narıyla bilinen, meşhur kavun ve karpuzlarıyla Türkiye’de dördüncü sırada olan Manisa bir tarım şehridir.

Nedeni anlaşılamayan bir hastalığa yakalanması sonucu, Sultan Cami Medresesi’nin başhekimi Merkez Efendi’nin, 41 çeşit bitki ve baharatın karışımından oluşan şifalı karışımıyla kısa sürede sağlığına kavuşan ve yardımsever kişiliğiyle bilinen Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan’ın her yıl Nevruz haftasında halka dağıtılmasını istediği ve kuşaktan kuşağa aktarılan geleneksel mesir macunuyla Manisa bir şifa şehridir.

Yüzlerce yıla tanıklık eden Kral mezarlarıyla, bine yakın bitkinin yanı sıra her yerde olmayan yüzü aşkın bitki çeşidiyle, İncil’de adı geçen yedi kiliseden üçü olan Sardıs, Thyatıra ve Phıladelphıa’sıyla, Mimar Sinan’ın Ege’deki tek eseri Muradiye Camisiyle, Ağlayan Kaya’sıyla, binlerce yıllık fosilleşmiş insan ayak izleriyle, 4000 yıllık Aigai Antik Kent’iyle, Türkiye’de ilk ve tek jeoparkıyla, Tabtuk Emre ve Yunus Emre türbeleriyle Manisa bir tarih şehridir.

Bir taraftan devlet idare yapısı öğretilirken diğer taraftan fikri olarak mükemmel bir şekilde eğitilen, beste yapacak kadar musiki dersi, başpehlivanla güreşecek kadar spor eğitimi, eser yazabilecek kadar ilmi bilgileri öğrenen, şefkat ve merhamet abidesi, devasa haçlı ordularını durdurmayı başarmış, halkla iç içe yaşamasını öğrenen, halkın tüm dertleriyle ilgilenen, Yıldırım Bayezıd’ın oğlu Süleyman Çelebi, II. Murad’ın oğlu Mehmed (Fatih), Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Mustafa, II. Bayezid’in oğulları Abdullah, Alemşah, Korkut ve Mahmud, Yavuz Selim’in oğlu Süleyman (Kanuni), Kanuni’nin oğulları Mustafa, Mehmed ve Selim, II. Selim’in oğlu Murad ve III. Murad’ın oğlu Mehmed gibi şehzadelerin yetiştiği Manisa bir Şehr-i Şehzade’dir.

Kaybolmaya yüz tutmuş eski düğün gelenekleriyle, artık belirli gün ve törenlerde giyilen geleneksel giysileriyle, dillerden gönüllere akan “Bugün Ayın Ondördü”, “Gün Görünmez Melengecin Dalından”, “Gündüz Bey”, “İğdenin Dalı”, “ Sigaramın İncesi” gibi türküleriyle, ağır ve yürük türküler eşliğinde zeybek havalarıyla, kapaklı pidesinden su böreğine, nohutlu mantısından Manisa kebabına yemekleriyle, bakırcılıktan semerciliğe, kiliminden halısına yöresel değerleriyle Manisa bir kültür şehridir.

Kalıntıları kalmış “Manisa Kalesi”ni görmeden, “Sipil Dağı”ndan Manisa’ya bakmadan, tarihin şahitlerinin sergilendiği “Manisa Arkeoloji Müzesi”ni gezmeden, “Ağlayan Kaya”nın dibinde bir poz vermeden, Soma “Darkale”nin sokaklarında yürümeden, “Emir Hacı Hıdır Bey Camii”nin duvar süslemelerindeki ihtişamı seyretmeden, Soma’da imalatı altı kuşaktır devam eden “Baldır Helvası”ndan yemeden, bir avuç kömür için bir ömür verenlerin meftun olduğu “Soma Maden Şehitliği”nde ellerini semaya açmadan, “Akhisar Paşa Camii”nde iki rekât tahiyyetü’l mescit namazı kılmadan, yirmi yıl önce şehit verdiği evladının odasında oğlunun anılarını hala canlı saklayan şehit annesinin gözyaşlarına arkadaşlık etmeden, yıllara meydan okuyan “Soma Darkale Kırkoluk Camii”nin İmam-Hatibiyle iki lafın belini kırmadan, “Akhisar Ulu Camii”nin eşsiz direklerine dokunmadan, yıllardır restorasyonu bekleyen “Manisa Ulu Camii”nin duvarlarına yaslanıp hüznüyle hüzünlenmeden, “Turgutlu Pazar Camii”nde huşu ile secdeye varmadan hazzına varamazsınız Manisa’nın…   

Share

Şunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir