Ömür...
Has kullar “HER ŞEYE ADINLA BAŞLAR"/Gönüller huşuda, secdede başlar/Sefere çıkarsa eriyle başlar/Sonunda zaferi bildik efendim... “HAZAN”la “GÜLSEM” iki dâvâdır/ “SÎNEDKİ CEVHER” derde devâdır/ "MEDENİYET MİMARLARI" nevâdır/ Tarihten örnekler aldık efendim... “KRİSTAL KELEBEKLER” bir mevâdır/ "GÜL Ü HEZÂR" dilden dile livâdır/ ŞEHİR ŞEHİR YÂR var hem de divâdır Hayatı sekize böldük efendim...

Çeşm-i cihan şehir; AMASRA

Karanın denizle, denizin karayla iç içe oluşunun hikâyesidir Amasra. Denize doğru uzanmış bir burun, burnun iki yanında yanak misali iki koy ve eşsiz bir doğal güzelliğe sahip mekân. Denize kulaç atmış kara görüntüsü veren, deniz ile karanın çocuğu olan şehir.

     İki adalı, iki koylu ve beş tepeli bir doğa harikası olan bu şehir, beş ayrı tepesinden, beş ayrı panorama sunar size. Hala keşfedilmeyi bekleyen bakir bir ada gibi pırlantalarının ışıltısını yansıtır akşam vakti denizi yüzünüze.

     Romalılar, Bizanslılar, Cenevizliler ve Osmanlılardan eserler taşıyan kalesinde göreceğiniz birçok kapı ve dehliz, tarihin sırlarını fısıldar kulaklarınıza. Kitabeler tahribatın en önemli belgeleri olarak vefasızlığın simgeleri gibi dururlar karşınızda. Binaların merdivenlerinde, pencere kirişlerinde, bahçe duvarlarında, eski uygarlıkların yapı taşları, garip ama o eski asaletiyle yerlerini almışlar ve geleceğe yeni bir belge taşımaktalar. Adanın en yüksek yerindeki fener hala yol göstermekte rotasını şaşırmışlara ve hala özenle korumakta geçmişini.

     Şehrin dışında keşfedilmeyi bekleyen birçok eser, zamanın ve doğanın insafsız saldırıları altında hayata direnmeye devam ederken, denizde kaybolanları saymazsak, binlerce eser Amasra müzesinde yolculara tarihi hatırlatmaya devam ediyor. Helenistik, Roma ve Bizans Dönemine ait eserler yorgun halleriyle dinlenmeye çekilmişler. Mezarlarda bulunan gözyaşı şişeleri hala saklıyor duygu yüklü gözyaşlarını haznelerinde. Altın ve bronz süs eşyaları değerlerini kat be kat artırmışlar duvarlarda. Osmanlı dönemi eserleri göğsümüzü kabartıyor asil duruşlarıyla. Testileri, saklıyor sularını tarihe susamış gönüller için.

     Adını kartal oymasından alan ve kayalara geçit için oyulan Kuş Kayası en önemli tarihi yol anıtıdır. Anadolu’da başka örneği bulunmayan bu yol anıtı, yüzyıllarca kullanılmaktan hâsıl olan aşınmışlığı ile tarihe yol döşemektedir hala. Yürürken yüzlerce yılı kısa zamanda yaşıyor gibisiniz.

     Görmüş geçirmiş, hoşgörülü ve ikramı seven insanının el emeği göz nuru eşyaları doğadan insana hediye gibi sunulur Çekiciler Çarşısında. Yüzyıllardır devam eder ağaç oymacılığı ve desen verilir her türlü ağaca bu çarşıda. Antika işlemeleri, tel kırma çeşitleri, kanaviçe örtüler, el oyması ağaç işleri, ahşap süs eşyaları, gemi maketleri gibi çeşitli ağaç işlemelerinden ve el dokuma kumaşlarından yapılmış süs ve ev eşyalarına kadar birçok ürünü sunar size becerikli ve nasırlı eller.

     Ağlayan Ağacın altında çayınızı yudumlarken, denizi seyre dalarsınız ve dalga sesleri arasında iniltilerini duyarsınız Ağlayan Ağacın. Bir anne sızlaması mı desek, bir sevgili ağlaması mı, yoksa bir evlat yakarması mı ayırt edemezsiniz. Yorgunluğunuzu atmak isterken bir hüzün kaplar içinizi. Tavşan adasındaki tavşanların oyunlarına dalar ve o yün yumağı topaçlar alıp götürür sizi bu hengâmeden uzağa. 

     Fatih’in kılıçlı silueti durur kiliseden camiye çevrilmiş Fatih Camiinde. Bin yıllık tarihi, bir kılıçla anlatır size çok uzatmadan. Çeşitli tehlikeler atlatmış ama kıymet bilen ellerle restore edilerek bin yıllık bir mirası koruyarak devam eder hayata.

      Hafif rüzgârı arkanıza alıp, sahili döven dalgaların sesleri arasında eşsiz görüntüye sahip salatanın süslediği sofrada balık yemek zamana düşülen en güzel notlardan biri olur bu şehirde.

     Taş sokaklarda nostalji rüzgarlarını hissedersiniz göz bebeklerinizde. Denizcilerin sığınağı emniyetli limanlardan birisini saklar bağrında bu şehir. Karadeniz topraklarına yapışmış, üzüm salkımı tanelerine benzer kıvrımları. Yaradan’ın insana hediyesidir Amasra.

     Tarihin izlerinin yanında deniz, güneş ve kum üçlüsü sizi rahatlatmaya yeter burada. Bir masal şehri gibidir Amasra. Açık hava müzesidir. Uyuyan prenses gibidir.

    Bu doğal güzelliğe sebep eşsiz koyları, el değmemiş plajları, şelaleleri, yemyeşil ormanları ve ekolojik alanları ile hamamından bedestenine, köprüsünden kalesine her yanı seyre değer mekânlarla doludur Amasra’nın.      İstanbul Fatihi’nin hayranlıkla baktığı ve “ Lala, lala!, çeşm-i cihan bu m’ola” dediği bu şehirden Fatih’in bu şehre duyduğu hayranlıkla ayrılırsınız.

Share

Şunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir